Deniz, büyük ve yıkıcı depremlerin travma riski taşıdığını, ölüm tehdidi algısının net olduğu durumlarda tetikte olma hali, kabuslar ve yoğun kaygının uzun süre devam edebileceğini, bu süreçte profesyonel desteğin gerekebileceğini belirtti. Küçük çaplı depremlerde ise ebeveynlerin aşırı panik ve dramatize edici tepkilerinin, geçici korkuyu kalıcı kaygıya dönüştürebileceğini, sakin ve güven verici yaklaşımın iyileşmeyi hızlandırdığını söyledi.
“Psikolojik dayanıklılık yalnızca depremden sonra değil, depremden önce de inşa edilir” diyen Deniz, deprem çantası hazırlamak, bina güvenliğini kontrol ettirmek, ailece tatbikat yapmak ve iletişim planı oluşturmanın çocuk ve gençlerde kontrol duygusunu güçlendirdiğini ifade etti. Deprem sonrası toparlanma sürecinde ise rutinlerin korunması, sevilen eşyalar ve tanıdık kişilerle vakit geçirilmesi, oyun, sanat ve spor gibi ifade alanlarının desteklenmesinin önemine değindi.
Her depremin bir iz bıraktığını ancak bu izin travmaya dönüşmesinin olayın şiddeti, hazırlık düzeyi ve sonrasında sağlanan güven ortamıyla ilişkili olduğunu vurgulayan Deniz, “Çocuklar ve gençler, destek gördüklerinde olağanüstü bir toparlanma kapasitesine sahiptir. Onlara güven veren bir ortam, hayat boyu taşıyacakları en güçlü temellerden biridir” dedi.